Close
Rojin’in babası: Şimdi kamera koymuşlar, sorumlu üniversite ve yurttur

Rojin’in babası: Şimdi kamera koymuşlar, sorumlu üniversite ve yurttur

İki gün önce Rojin Kabaiş’in ailesi dosya savcısıyla 4 saate yakın bir görüşme gerçekleştirdi. Baba Nizamettin Kabaiş, “Net olarak elimize verilen bir şey yok. 9 aydır sabrediyoruz, daha da sabredeceğiz” diyor.

Filiz Gazi

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü birinci sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü üzerinden tam tamına 9 ay geçti.

İki gün önce (28 Haziran) Rojin Kabaiş’in babası Nizamettin Kabaiş ve kardeşi Elif Kabaiş, dosya savcısıyla 4 saate yakın bir görüşme gerçekleştirdi.

Görüşmeye Van Barosu Başkanı Sinan Özaraz, Amed Barosu eski başkanı Nahit Eren ve Baro Kadın Hakları Merkezi’nden avukatlar da katıldı. Dosyada yanıtlanamayan sorular ve gizlilik kararı halen devam ediyor.

Diyarbakır Barosu eski başkanı Nahit Eren, Rojin’in babası Nizamettin Kabaiş

Baba Nizamettin Kabaiş’le yaptığım telefon görüşmesinde şunları söyledi:

“Net olarak elimize verilen bir şey yok. Savcımız, baro başkanları, avukatlar dedi ki, çalışıyoruz, inşallah Allah’ın izniyle çözülecek. İki gün boyunca Van’daydık. Avukatlar görüşecekti, biz de görüşmek istedik. Beraber savcılığa gittik. Dediler, inşallah çözeceğiz. Daha herhangi birisi gözaltına alınmamış, bir şey yok. Ben de çok ricada bulundum. Orada biraz duygulandım, fenalaştım, ağladım. Savcı, sabredin dedi. Şimdiye kadar sabrettik, gene sabredeceğiz dedik, ne yapalım? 9 aydır sabrediyoruz.

Böyle daha zor. Ölümün sebebi belli olsa en azından bilirdik. Böyle bilmeden bize, aileye daha zor.”

Rojin’in babası: ‘Savcıya benim eksikliğim var mı diye sordum’

Baba Nizamettin Kabaiş, üniversiteye ve olayın gerçekleştiği yere gittiklerini de anlattı. Rojin’in kaybolduğu noktaya birçok kamera koyulduğunu belirterek “Önceden bunlar yapılsaydı, Rojin şimdi hayattaydı” dedi.

“Sinan Özaraz, Nahit Eren’le üniversiteye de gittik. Oraya kameralar koymuşlar, duvar örmüşler. Öyle güzel köşede beş kamera dizmişler. Köyün yarısını o kameralar görüyor. Baştan böyle olsaydı Rojin bunları yaşamazdı.

Orası kör noktaydı. Alkol şişeleri de görmüştüm oralarda. Şimdi bir şey olsa güvenlikçi müdahale eder. Orası kızların yeridir, aileleri okumaya gönderiyor. Üniversite bunları niye düşünmedi? Niye sahip çıkmadı?

4 saate yakın savcılıkta kaldık. Ben elimden geleni yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Benim canıma da mal olsa peşini bırakmayacağım. Benim bu öz hakkımdır. Savcılıkta da dedim; bana demeyin, ‘şu yasaldır, bu değildir, bunu yapma.’

Ben üniversiteye de yurda da olaydan sonra defalarca gittim.

İnsan bu kadar acımasız olur mu? Üniversiteye de yurda da söyledim. Beni bir gün arayıp da ‘Nizamettin amca gel, bizim bir çayımızı iç’ demediler. Sanki onlar için orada Rojin değil bir civciv öldürülmüş.

Bunları savcıya söyledim. Ben kızımı onlara emanet ettim, üç gün içinde bu oldu. Orada kamera olsaydı, güvenlik olsaydı bunlar olmayacaktı. Rojin hayatta olacaktı.

Benim canım hiç önemli değil. Rojin’e bunu yapanı yakalasınlar sonra öleyim, hiç önemli değil. Kız çocuğu bir de. Elimle gittim teslim ettim. Savcıya da sordum, bir eksikliğim oldu mu? Eğer kızımla beraber gitmeseydim, tek başına oraya gönderseydim bu benim için büyük suç olacaktı. Benim eksikliğim yok. Eksik olan üniversite ve yurt. Sebep onlardır.”

Ne olmuştu?

21 yaşındaki Rojin Kabaiş, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği birinci sınıf öğrencisiydi.

Babasıyla birlikte üniversite için yaşadığı Diyarbakır’dan Van’a gelmiş ve kampüsteki Seyyid Fehim Arvasi Kız Öğrenci Yurdu’na yerleştirilmişti.

Yurt, Van Gölü sahiline çok yakın bir yerdeydi.

Rojin, 27 Eylül 2024 tarihinde, Seyyid Fehim Arvasi Kız Yurdu’ndan akşam saat 18.30 sıralarında göl kıyısına gideceğini söyleyerek çıktı.

Sonrasında kendisinden bir daha haber alınamadı.

Kabaiş’in cansız bedeni 15 Ekim’de, yani kaybolduktan 18 gün sonra Tuşba ilçesine bağlı Mollakasım Mahallesi’nde Van Gölü kıyısında bulundu.

Bulunduğu yer kaybolduğu üniversite sahilinden yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaydı.

14 Kasım’da İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan (ATK) gelen otopsi raporunda, ölüm nedeninin “suda boğulma” olduğu tespiti yer aldı. Raporda darp veya cinsel saldırıya ilişkin bir bulguya rastlanılmadığı ifade edilmişti.

Rojin’in babası Nizamettin ve annesi Aygül, tüm bu süreç boyunca kızlarının intihar etmiş olduğuna inanmadıklarında ısrar ettiler.

Rapordaki bilgiler yeterli değildi, ek otopsi istendi

Dosyayı takip eden Van Barosu’nun talebiyle Van Cumhuriyet Başsavcılığı, ATK’den Rojin Kabaiş’in ölüm zamanına ve suda kalma süresine dair ek otopsi raporu istedi.

Söz konusu talepte, “Ölüm nedeni ‘suda boğulma’ olarak geçiyor ancak hangi suda, yani bu bir göl suyu mu, nehir suyu mu belli değil. En önemlisi ise Rojin’in ölüm tarihi ve saati de net değil” denildi.

Baro, raporda ölümün “intihar mı yoksa dışarıdan yapılan bir müdahaleyle mi” tespitinin yapılmadığına da işaret etti. Aynı şekilde, yine boğulmanın “Van Gölü’nde mi olduğu yoksa göl dışında bir yerde boğulduktan sonra cansız bedenin göl içerisine mi bırakıldığı bilgisinin de ” verilmemesine vurgu yapıldı.

Medya okuması ve süreç analizi:

Soruşturma dosyasına getirilen gizlilik kararı, Rojin’in cenazesinde iki erkeğe ait DNA bulunmasına rağmen şüpheliye ulaşılamaması, yurt yetkililerinin Rojin kaybolduktan bir gün sonra aileye haber vermesi gibi birçok profesyonel işlemeyen süreç dosyanın ilerleyememesinin en baş nedenleri arasında.

Olayın üzerinden aylar geçti. Fakat gelinen noktada görülüyor ki, başlangıçtaki sorulardan neredeyse öteye geçilemedi. Basın organlarının çoğu olayı ilk günler “intihar” şüphesiyle verdi. Ailesi ve arkadaşları ise Rojin’in intihar edecek bir ruh halinde olmadığını belirttiler.

Türkiye’de kadınların şüpheli ölümleri artık sıradanlaştırılmışken, Rojin’in ölümü de en baştan bu kapsamda değerlendirilmeliydi.

Hukukçuların bir kısmı, dosyadaki gizlilik kararının soruşturma sürecinin şeffaf yürütülmemesi olarak yorumluyor. Bir kısmı ise bunun gerekli olduğunu savunuyor.

Rojin’in babasının söylediği gibi genç kadının ölümünde üniversite ve yurdun da sorumluluğu var. Fakat o yönde açılmış bir kamu davası bulunmuyor.

Feministler, kadın örgütleri; kadın cinayetlerinin çoğu zaman “intihar” ya da “kaza” gibi gösterilerek kapatıldığı bir ülkede, Rojin’in dosyasının da aynı akıbetle sonuçlanmayacağından emin olmak istiyor. Rojin’in ölümünü unutturmamak ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamak, sadece ailesinin değil, devletin sorumluluğunda olduğunu hatırlatıyor.

Bu dava da Türkiye’de kadınların karşı karşıya kaldığı sistematik ihmal ve adaletsizliğe mahkum edilmemeli.

 

Close