Close
Kamusal alanda özel hayatın savunulması: Her an birinin içeriği olabilir, ‘paylaşılabilirsiniz!’

Kamusal alanda özel hayatın savunulması: Her an birinin içeriği olabilir, ‘paylaşılabilirsiniz!’

Siber Antropoloji üzerine çalışan Erkan Saka, “Çok yönlü bir şekilde alanınız işgal edilmiş durumda” diyor. Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo ise fonda müzik, ‘yardım’ paylaşımlarının insan onurunu hiçe sayan videolar olduğunu söylüyor. Avukat Selin Nakıpoğlu ise kimi durumlarda özel hayatın korunması hakkının devlet tarafından çiğnediğine dikkat çekiyor.

Filiz Gazi

Dijital çağda artık herkes bir kameranın hedefinde. Her davranışınız kayda alınabilir ve her görüntünüz paylaşılabilir ve hatta bir bakmışsınız ‘viral’ bile olabilirsiniz.

Bir kameraya yakalanmak için yanlış bir şey ya da yasa dışı bir şey yapmanıza gerek yok. Sokakta, konserde, metroda, plajda, sınıfta ya da iş yerinde… Her yerde kadraja girebilirsiniz. Çünkü her telefon bir kameraya, her göz bir denetim aracına dönüşmüş durumda.

Ve en kötüsü, kamerayla yakalanan her an geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir.

Geçtiğimiz günlerde ABD’li yazılım şirketi Astronomer’ın CEO’su Andy Byron’la şirketin insan kaynakları müdürü Kristin Cabot’un Coldplay konserindeki dev ekranda birbirlerine sarılırken görünmesi ve çiftin bunu fark eder etmez saklanması sosyal medyada ‘viral’ olmuştu. Saklanmalarının nedeni her ikisinin de evli olmasıydı.

Kısa süre sonra şirketin CEO’su Andy Byron’un ve bir hafta sonra da İnsan Kaynakları Müdürü Kristin Cabot’un istifa ettiği açıklandı.

Aldatılan taraflar için bu durum incitici olabilir, atlatacaklardır ama konumuz meselenin o tarafı değil.

İSTİHBARAT KURUMLARININ İZLEME FAALİYETLERİ GİBİ: ÇEKME YETKİSİ OLDUĞUNU DÜŞÜNEN KALABALIKLAR

Kameraların her an açık olduğu, telefonların radar gibi herkesi taradığı bir çağda özel hayatın nereye sığabileceği üzerine artık bir fikrimiz yok.

Zira uykudayken, güneşlenirken, kendi kendinize gülümserken, kulaklığınızdan gelen ritme ayak uydururken, ağlarken kameralara yakalanabilir ve hatta birinin eğlenceli ‘içeriği’ olarak paylaşılabilirsiniz.

Öte taraftan kameralar artık sadece devlete ya da güvenlik görevlilerine ait değil; herkes birbirini izleyebiliyor, istihbarat kurumlarının yaptığı izleme faaliyetleri, şimdi bireyler arasında sıradan bir gündelik alışkanlığa dönüşmüş durumda. Yani artık sizi çekme yetkisi olduğunu düşünen kalabalıklar var. Hemen herkes, elindeki akıllı telefonla bir başkasını izleme, kaydetme ve yayınlama potansiyeline sahip.

Rızasız çekilen her video bir insanın işini kaybetmesine, sosyal linçe uğramasına, istemediği halde kimliğinin ifşa olmasına, istemediği halde ekranlarda görünmesine, aile içi sorunlar yaşamasına, şehir değiştirmek zorunda kalmasına ve hatta bir eylemde gözüktüğü için ertesi gün evinin polis tarafından basılmasına neden olabilir.

ERKAN SAKA: ÖZELİ YENİDEN TANIMLAMAK GEREKEBİLİR

 

Yeni Medya (teknolojileri), Dijital Kültür, Siber Antropoloji üzerine çalışan Erkan Saka, günümüzde özel hayatın kamusal alanda devam etmediği pratiği üzerinden hareket etmek gerektiğini söylüyor:

Kamusal alanda özel hayat analitik olarak devam ediyor ama pratikte çok iç içe girmiş durumdalar. Mahremiyet, özel alan epey çiğnenebilir hale geldi. Cep telefonları dışında devlet de özel şirketler de veri topluyor zaten. Çok yönlü bir şekilde sizin alanınız işgal edilmiş durumda. İnsanın 300 yıla yakın medeniyet tasavvurunda özel alana ihtiyaç olduğu kabul edilen bir gerçek. Belki özeli yeniden tanımlamak gerekecek. Belki işgal edilmiş alanlardan bazılarını kurtarmak gerekecek.”

Saka, her an her şeyin kaydedildiği çağa ait sorunların kimi sonuçlarının engellenebilir olacağını da sözlerine ekleyerek şöyle devam ediyor:

Rus arama motoru Yandex mesela araba plakalarını buzluyordu. Biraz da mesele o ülkenin kültürel kodlarıyla, mahremiyete bakışıyla ilgili. Yerine göre büyük kuruluşlar da müdahale edebiliyor.

Almanya bu konularda daha hassas. Sivil toplum örgütleri neyin mahrem olup olmadığı konusunda lobi yapabiliyor. Amerika ve Türkiye bu konularda daha arsız. Diğer taraftan düşünerek ya da düşünmeyerek hemen hepimizin verisi kamuya açık. Belki birey olarak dışarıya veriyi kesmeye başladığımız zaman bu sorun kısmen azalacak ama şu anda hiç öyle gidişat yok gibi.”

Peki özellikle despotik rejimlerde gazetecilerin eylemlerde ve itirazın olduğu hemen her yerde çekim yapıyor olması ve dolayısıyla herkesi kaydediyor olması sorun teşkil ediyor mu?

Saka’nın yanıtı, gazetecilikte kurumsal yapıların çözülmesiyle kimi ilkelerin bireylerin kararına bağlı olarak değiştiği yönünde:

Aslında evrensel gazetecilik ilkeleri değişmedi. Yasal olarak çekme hakkınız var. Etik duruşunuza göre yüzleri çekmeme sizin bireysel tercihinize kalmış. Diğer taraftan gazetecilikte kurumsal yapılar çok çözüldüğü için bireysel gazetecilik arttı. Haliyle de herkes aynı etik duruşu sergileyemeyebiliyor.

Uzun süre yurttaş haberciliğini savundum ama o tarafın da böyle bir durumu var. Kurumsal yapılarda öyle ya da böyle bu tip tartışmalar sorgulanır. Gözetim meselesinde ise anladığımız kadarıyla Emniyet güçlerinin elinde de epey bir sofistike araç var. Sokağa çıkan kişinin bunu kabul etmesi lazım. Ve artık eyleme gittiğiniz zaman zaten çekilmeyi de kabulleniyor olmanız lazım.”

HACER FOGGO: YOKSULLUK ROMANTİZE EDİLİYOR

Derin Yoksulluk Ağı Kurucusu Hacer Foggo ise yoksulluğun ‘görselleştirilmesine’ dikkat çekerek, çeken kişinin kendisini merkeze yerleştirdiğini, izin dahi alınmadığını, mahremiyetinin önemsenmediğinin altını çiziyor: “Bu tür örnekler, görüntüdeki insanların onurunu ve mahremiyetini hiçe sayar.”

Foggo, sosyal medyada sıkça rastladığımız, fondaki müzikle etkili hale getirilen ‘yardım’ videolarına değiniyor:

Son dönemde sokaktaki birinin eline bir şey verip fotoğrafını, videosunu çeken videolara denk geliyorum. O insanın ‘minnet’ duygusu ile bakmasını, konuşmasını sağlamak etik değil. Sokakta birine para veya yiyecek verilen, arka plana duygusal bir fon müziği eklenen videolar ‘iyiliğin pornografisi’ haline geldi. Her derin yoksulluğun ardında bir hikâye ve yapısal bir hak ihlali var, bunu yok sayıp, yoksulluk hallerini romantize etmekle aslında yoksulluk ihlali ve gerçeği gizleniyor.”

Kamuya açık bir alanda bulunmak, kişinin tüm haklarından feragat ettiği anlamına gelmiyor. Anayasa’nın 20. Maddesi “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” diyor.  Kişinin izni olmadan görüntüsünün kaydedilmesi ve paylaşılması suç. Ancak bu koruma çoğu zaman yalnızca kağıt üstünde kalıyor.

Öte taraftan mevcut yasal düzenlemeler, dijital çağın hızına yetişemiyor. Görüntülerin yayılması saniyeler sürerken, yargılamanın yasal prosedürü ise bir o kadar yavaş işliyor.

Hukukçular, dijital mecralar için daha hızlı ve etkili tepkiler verebilecek, bireyi koruyacak önleyici düzenlemelerin eksikliğine dikkat çekiyor. Sadece içerik kaldırma değil, yayılmayı önleyici algoritmalar, dijital medya okuryazarlığının yaygınlaştırılması gerekiyor.

SELİN NAKIPOĞLU: TÜRKİYE’DE ÖZEL HAYATIN KORUNMASINI DEVLET DE ÇİĞNEYEBİLİYOR

Kamuya açık alanda çekilen bir videonun paylaşılması hukuken nasıl bir suç teşkil eder? Avukat Selin Nakıpoğlu, kamuya açık bir alanda kişi ve kişileri hedef almadan yapılan çekimlerin genellikle hukuka aykırı olmadığını ancak kamuyla paylaşımda dikkate alınması gereken hususlar olduğunu ifade ediyor ve şöyle açıklıyor:

“Eğer kişi görüntüde yüzü, sesi, kıyafeti veya davranışıyla tanınabilir şekilde yer alıyorsa ve bu kişinin rızası olmadan paylaşım yapılmışsa, bu durum kişilik haklarına saldırı (TMK m.24), özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK m.134), kişisel verilerin hukuka aykırı olarak paylaşılması (KVKK ve TCK m.136) gerekçeleriyle hem tazminat hem de ceza davasına konu olabilir. Şayet görüntü aşağılayıcı, küçük düşürücülük taşıyorsa; hakaret (TCK m.125) ve kişilik haklarına saldırı (TMK m.24) gerekçesiyle sorumluluk doğabilir.”

Nakıpoğlu, “Rızasız görüntü paylaşımı” için bireylerin nasıl yasal bir süreç başlatabileceğini ise şöyle anlatıyor:

“Rızasız görüntü paylaşımına maruz kalan kişi, hem ceza hem de özel hukuk yollarına başvurarak hakkını arayabilir. Özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verileri hukuka aykırı verme veya yayma, Hakaret ve kişilerin huzur ve sükûnunu bozma sevk maddeleri ile savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Özel Hukuka dair de tazminat davası açabilir. Ayrıca 5651 sayılı yasa uyarınca Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) başvuru yapılması, Sulh Ceza Hâkimliği’nden içeriğin yayından kaldırılması veya erişimin engellenmesi istenebilir.”

Peki, Türkiye’de özel hayatın korunması hakkı dijital çağda yeterince korunuyor mu?

Nakıpoğlu, Türkiye’deki yargı pratiklerini hatırlatarak ne kolluk ne BTK ne de yargının etkin önlem alabildiğini, kaldı ki yapılan suç duyurularına hızlı müdahale edilmediği gibi, çoğu zaman kovuşturmaya yer olmadığı kararının çıktığını belirterek şunları söylüyor:

“Devletin her bir noktada olan gözetim araçları, siyasi iktidarın telefon dinlemeleri, sosyal medya takibi, yargı kararı olmaksızın yapılan veri toplama işlemleri ve caydırıcı olmayan mahkeme kararları bu hakkı adeta görünmez kılıyor.”

 

Close