14 yaşındaki Arda Tonbul’un başı, 9 Ocak’ta Büyükçekmece’de metal sektöründe çalıştığı fabrikadaki sac büküm makinesine sıkıştı. Tonbul, bilinci kapalı halde hastaneye kaldırıldı. Altı gün sonra, 15 Ocak 2024’te hayatını kaybetti. Ailenin avukatı, yargı sürecine ilişkin şu bilgileri verdi: “Uzun süredir hakim mazeretli oluyor ve dosya ilerlemiyor. Olayın gerçekleştiği iş yerinde keşif yapılacaktı ancak yine hâkimin mazeretli olması nedeniyle yapılamadı.”
FİLİZ GAZİ
1666’daki Büyük Londra Yangını’nın ardından çıkarılan bir yasayla bacaların çapı en fazla 45 santimetre olacak şekilde küçültülmüş, periyodik temizlik zorunluluğu getirilmişti. Bacaları temizlemek için baca ustaları tarafından satın alınan, kimsesiz dört ila altı yaşındaki çocuklar, bu bacalara sokuldu. Aradan 360 yıl geçti. Bugün Türkiye’de MESEM uygulaması da aynı sömürü pratiğiyle benzerlik taşıyor.
Hükümet ve sermaye ortaklığıyla ortaya atılan, eğitim yoluyla ailelere ulaşan MESEM; kâğıt üzerinde bir “eğitim modeli” olarak sunulsa da, sahada karşılığı çocuk emeği sömürüsüne dayanan yeni bir çalışma rejimi. Resmi söylemde gençleri meslek sahibi yapmayı amaçladığı iddia edilen MESEM’in uygulamalarına bakıldığında “mesleki eğitim” adı altında çocukların ülke genelinde üretim bandına sürüldüğü görülüyor.
MESEM, sermaye patronlarının “Sömürmediğimiz hangi kesim kaldı?” sorusuna, Milli Eğitim aracılığıyla verilen yanıtın adı: Çocuklar.
Bugün kentlerdeki fabrikalarda, inşaatlarda, atölyelerde, dükkânlarda, oto sanayi bölgelerinde, sanayi sitelerinde ve AVM’lerde yüzbinlerce çocuk; çırak ya da stajyer adıyla işçi olarak çalıştırılıyor.
Eğitim Reformu Girişimi’nin 2025 Eğitim İzleme Raporu’na göre MESEM’e devam eden öğrenci sayısı 392 bin 887.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’ne göre 2024 yılında çalışırken hayatını kaybeden çocuk işçi sayısı 71. Bu yıl Kasım ayı sonu itibariyle ise ölen çocuk işçi sayısı 85.
2023-2024 ve 2024-2025 eğitim- öğretim yıllarında MESEM’li en az 15 çocuğun sanayi ya da inşaatlarda çalışırken öldüğü kayıtlara geçti.
TÜİK verileri, 15-17 yaş grubunda yaklaşık 1 milyon çocuğun işgücünde yer aldığını gösteriyor. Uzmanlar ise gerçek sayının kayıt dışı çalışanlar ve MESEM öğrencileriyle birlikte 3-4 milyona yaklaştığını ifade ediyor.
16 DAKİKA KİMSE MÜDAHALE ETMEDİ
MESEM, çocukları meslek sahibi yapma iddiasıyla hayata geçirildi; ancak bazıları meslek sahibi olamadan, geleceklerine ulaşamadan hayatlarını kaybediyor. Haberlerde hep aynı fotoğraflar kullanılıyor; çünkü kısacık hayatlarından geriye kalan sadece birkaç fotoğraf var. Yaşayamadıkları uzun yılların sessiz belgeleri olan birkaç fotoğraf.
14 yaşındaki Arda Tonbul’un başı, 9 Ocak’ta Büyükçekmece’de metal sektöründe çalıştığı fabrikadaki sac büküm makinesine sıkıştı. Kamera kayıtlarından Arda’ya 16 dakika boyunca kimsenin müdahale etmediği ortaya çıktı. Bilinci kapalı halde hastaneye kaldırılan Arda, altı gün sonra hayatını kaybetti.
AVUKAT: HÂKİM MAZERETLİ OLDUĞU İÇİN DURUŞMALAR YAPILAMIYOR
Bu denli ağır bir olayın yargı süreci nasıl ilerliyor? Avukat Derya Deniz Şahinbaş, soruya derin bir nefes aldıktan sonra yanıt veriyor:
“Uzun süredir hâkim mazeretli oluyor ve dosya ilerlemiyor. Olayın gerçekleştiği iş yerinde keşif yapılacaktı ancak yine hâkimin mazeretli olması nedeniyle yapılamadı. Birkaç keşfe gidemedik, duruşmalar ertelendi. Yargılama uzadıkça hak kayıpları oluşuyor.
Muhtemelen olay taksirle değerlendirilir; bu elbette bir öngörü. Hukuk davalarında bilirkişiler arasında dosya gezdiği için uzamalar olabilir ama ceza yargılamasının çok daha hızlı olması gerekiyor.
Dosyada şirket yetkilisi Hasan Özkan ve İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanı Özlem Karaboğa yargılanıyor. Tutuksuz yargılanıyorlar. 54 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler.”
Şahinbaş, Arda Tonbul’un babasıyla yaptığı ilk görüşmenin meslek hayatındaki en zor anlardan biri olduğunu belirtiyor:
“Bu bizim ilk MESEM davamız. İlk görüşmeyi Arda’nın babasıyla yaptım. Meslek hayatımda yaptığım en zor görüşmeydi. Ölen bir çocuk ve çok kötü bir şekilde vefat ediyor. Ben de bir anneyim, görüşmede kendimi zor tuttum. Sormam gerekenleri bile çok zor sordum. Davayı kazansak da Arda geri gelmeyecek. Ama sorumluların ceza alması belki aile için bir nebze teselli olur.”
Arda Tonbul’un bir sonraki duruşması 3 Mart 2026’da görülecek. Olayın yaşandığı fabrika ise hâlâ faaliyetine devam ediyor.
BABA RAŞİT TONBUL: ARDA, EĞİTİMDEN DE MAHRUM YAŞADI

Baba Raşit Tonbul’a Arda’yı, olayın yaşandığı günü ve olayın gerçekleştiği fabrikanın sahibiyle yaşanan diyalogları kimi kez detaylı, kimi zaman da dolaylı olarak soruyorum. Şöyle anlatıyor:
“Bizler varoşlarda yaşayan, dar gelirli aileleriz. Bu çocuklar ailelerin durumunu bilen çocuklar. Hayata bir an önce atılıp, bir an önce kendilerini kalkındırmak istiyorlar. Arda’nın düşünceleri de bunlardı. İki defa onu oradan almak istedim. Yalvardı, ısrarına dayanamadım. Benim içim el vermiyordu. Baştan da razı değildim bu işe. Hatta cumartesileri de çalıştırmak istiyorlardı, izin vermedim, göndermedim.
Benim bulunduğum mahallede tek bir ilköğretim okulu var. Sınıflar 80- 90 kişi. Arda, eğitimden de mahrum yaşadı. Kötü ekonomi her şeyi etkiliyor.
İnternet, teknoloji çağında yetişen çocuk bunlar. Geleceği bizden daha iyi görüyorlar. Evde onlarca kanal var, internette her şeyi görüyorlar. Atanamayan öğretmenleri, açıkta kalan, bir yerlere gelemeyen insanları görüyorlar.”
“MAHKEMEYE VERDİKTEN SONRA, PARA TEKLİF EDİLDİ”
“Fabrikayla ev arasındaki mesafe beş dakika. Bazen yolum düşüyor, araçla önünden geçmek zorunda kalıyorum. Oraya gelince kalbimin atışı hızlanıyor, kötü oluyorum, dünyadan, yaşamaktan vazgeçiyorum. Yaşayan bilir.
Arda’yı her yerde konuştum. Bütün çocuklar için öncü bir olay oldu ve diğerlerinin sesini de Arda sayesinde duyurmuş olduk. Bazı aileler çekiniyorlar, korkuyorlar bence. Benim tek korkum Allah korkusu, başka da bir korkumuz yok.
Olaydan yedi ay sonra fabrikayı mahkemeye verdim. Yanımıza gelip dertleşmelerini, bizimle hemhal olmalarını bekledik. Biz insanlık bekledik. Cenazede evin önünde bir göründüler, helalleşme esnasında. Para pul aklımıza bile gelmedi. Çok ağrımıza gittiği için davayı açtık. Mahkemeye verdikten sonra beni aradılar. ‘1, 5 milyon vereyim, davadan vazgeç’ dedi. Ağır konuştum, şimdi burada söylemek istemiyorum.”

“PAYDOS SAATLERİ YOKTU, SAC BÜKÜM MAKİNESİ HİÇ DURMUYORDU”
“Arda, 16 dakika makinede kaldı. Orada üç stajyer çocuk daha vardı. Olaydan sonra iki çocuk da hemen ayrılmış. Videoda bir stajyer çocuk olayı görüyor, haber veriyor. Koşturmacalar oluyor ama tenezzül edip çocuğun yanına giden kimse olmuyor. Ben bunları izledim. Sokakta kalp krizi geçiren bir insanı görünce görmemezlikten gelir misin? Vurdumduymaz bir şekilde geçersen yine insanlık suçu işlersin. Oradaki 18 yaş üstü herkesten davacı olacağım.
Bu çocukların paydos saati de yokmuş. Usta o anlarda iş yerinde değil ama makine hiç durmuyor. Ustanın da çok büyük suçu var. Tamamen şarteli kapatıp gitmesi lazımdı.
Daha önce yine aynı fabrikada kalçasını çok az kestirmişti yavrucak. Bu çocuklar yaşları gereği tehlikeyi görmezler, cesaretleri sonsuzdur. Bir de ‘kendimizi nasıl gösteririz’ diye içlerinden bir şey geçer. Bütün çocuklar böyledir. Böyle işlerde çocuk çalıştırılır mı?”
“ARDA, 7 AYLIKKEN ANNESİNİ KAYBETTİK”

“Biz daha öncesini bilmiyorduk. Bu kadarını bilsem kesinlikle göndermezdim, ısrarına bakmazdım. İsterdim ki Arda son olsun. Ama çocuklar ölmeye devam ediyor.
Arda ilk evliliğimdendi. İkinci evlilikten bir evladım daha oldu. 13 yaşında, aralarında iki yaş vardı.
Çocuğu memlekete, annesinin yanı başına defnettik. Arda, 7 aylıkken annesini kaybettik; gizli kalp krizi geçirmişti. Öyle hüzünlü bir hikâyesi var. Bizim için özel bir çocuktu. Bir gün dahi ona ‘of’ demedik. Bakmaya kıyamazdık, ayrı bir yeri vardı. Bunu yaşayan bilir, kimse bilemez. Rabbim bize böyle bir imtihan verdi.”
Raşit Tonbul, bu sözlerin ardından konuşmasını sürdüremedi. Ne söyleneceğinin bilinemediği o anlarda telefonu kapadık.
AVUKAT ERGİN: ERTELENECEK DÜZEYDE BASİT CEZALAR VERİLİYOR
Avukat Ahmet Ergin, ceza davalarının takibinin şikâyete bağlı olmadığını belirtse de “ne yazık ki” diyerek şunları ekliyor:
“Ölüm varsa, şikâyet olmasa da bir kamu davası açılır. Ancak açılan kamu davaları da maalesef şöyle ilerliyor: Kitlesel işçi katliamlarında bile dahi dosya iyi takip edilmezse, çok acı ama bir kamuoyu oluşmazsa -yani yargıyı etkileyecek bir kamuoyu baskısı olmazsa- birilerinin ceza alması mümkün olmuyor.
Olası kast desen, 301 madencinin öldüğü Soma katliamında bile kabul edilmedi. İstanbul’un göbeğinde, Torunlar İnşaat’ta 10 işçi asansörden düşerek öldü. Orada bile en fazla ceza alanlar 7,5 yıl aldı. Bu cezalar da paraya çevrilerek ertelendi. Hiç kimse infaz anlamında bir gün bile hapis yatmadı.
Ertelenecek düzeyde, basit, küçük cezalar veriliyor. Tekil iş cinayetlerinde, birden fazla kişinin ölümü olmadığında zaten üst sınırdan ceza verilmiyor. Taksir kabul edilirse iki yıl veriliyor, HAGM (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) uygulanıyor ve hatta paraya çevriliyor. İnsanlar, acılarını bile yaşayamadan, çırpınarak adaleti sağlamaya çalışıyor”
ÖLEN MESEM ÖĞRENCİLERİ
Ocak 2024’te staj yaptığı iş yerinde başı sac büküm makinesine 16 dakika boyunca sıkışan 14 yaşındaki Arda Tonbul yaşamını yitirdi.
Aynı ay Kütahya Mesleki Eğitim Merkezi öğrencisi 15 yaşındaki Erol Can Yavuz, staj gördüğü atölyede üzerine devrilen sunta bloklar nedeniyle öldü.
Kasım 2025’te Isparta Mesleki Eğitim Merkezi öğrencisi 15 yaşındaki Umut Eren Gökçen, tatil günü çalışmaya gönderildiği bir inşaatta asansör boşluğuna düşerek ağır yaralandı; okul yönetimi ise “Bilsek, denetlerdik” açıklamasında bulundu.
Yine aynı ay, Mersin Anamur’da Rüştü Kazım Yücelen Mesleki Eğitim Merkezi 11. sınıf öğrencisi 16 yaşındaki Alperen Uygun, asansör kurulumu için gittiği bir inşaatta üçüncü kattan asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti.
AİLELER KONUŞMAK İSTEMİYOR
MESEM kapsamında çalışırken ölen çocukların aileleri arasında konuşmak istemeyenler de bulunuyor. Konu üzerine çalışanlar, özellikle taşrada ailelerin bir süre sonra çekindiklerini ya da işveren tarafından anlaşmaya ikna edildiklerini belirtiyor. Küçük yerlerde aileye hızlıca ulaşıldığı, meselenin büyütülmeden anlaşmaya gidilmesi yönünde telkin edildiği ifade ediliyor.
2025 yılının Nisan ayında, Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı Kangırlı köyünde, 15 yaşındaki Şerafettin Başarır, çalıştığı iş yerinde meydana gelen patlama sonucu ağır yaralandı. Vücudunun yüzde 85’inde dördüncü derece yanıklar olan Başarır, 10 günlük yaşam mücadelesinin ardından tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

Başarır, Küçük Sanayi Sitesi’nde tamirci çırağı olarak çalışıyordu. İş yerinde elindeki balata spreyi bir anda alev almıştı. Dava sürecinde tutuklu tek bir kişi dahi bulunmuyor. Aile ise basına konuşmak ve bilgi vermek istemiyor.
Davayı takip edenlerden edindiğim bilgiye göre işveren, ölen çocuğun patlayıcı madde yanında sigara içtiğini öne sürerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalıştı.
KOMAN: SUÇU, ÖLEN ÇOCUĞA ATTILAR
Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği bünyesinde faaliyet yürüten FİSA Çocuk Hakları Merkezinden Esin Koman, Başarır’ın ölümünü şöyle anlatıyor:
“İşveren mangal yapmaya gidiyor. ‘Siz de işiniz bitince gelin’ diyor. Çocuk aracın altındayken elindeki sprey alev alıyor. Hastanede tedavi görürken psikolojisi bozuluyor, intihar etmek istiyor. İşveren mahkemeye, çocuğun dikkat dağınıklığı ve hiperaktivitesi olduğunu söylemişti. Suçu ölen çocuğa atmak çok başvurulan bir yöntem.
Sonrasında işverenle anlaşma kararı alınıyor. Ancak bir süre sonra aile parayı almaktan vazgeçiyor. Ailelerde bu tür süreçler ortaya çıkıyor. Hatta ben görüşmeye gittiğimde evde başka MESEM’li çocukların aileleri de vardı. Kendi aralarında konuştukları için bu noktaya varmış olduklarını düşünmüştüm.”
